İzmir

İzmir’in Seferihisar ilçesine giden yol, insanı yalnızca bir kıyı kasabasına değil, zamanın içinden süzülüp gelen bir öyküye de götürür. Sığacık’ın dar sokaklarını geride bırakıp, denizin tuzlu kokusu eşliğinde biraz ilerlediğinizde, taşların dile geldiği bir dünyaya girersiniz: Teos Antik Kenti.

Sabahın İlk Adımları

Güneş henüz yükselirken vardım Teos’a. Zeytin ağaçlarının gölgesinde, rüzgârın taşıdığı tuzlu deniz kokusuyla buluşan antik taşlar sessizce karşılıyordu beni. Kapıdan adımımı attığımda, sanki zamanın çarkı geri dönmeye başladı; binlerce yıl öncesine, şairlerin, tiyatrocuların ve filozofların adımlarını duyabileceğim bir çağa…

Taşların arasından geçerken bir tiyatro beliriyor. Oturak taşları artık yosun tutmuş, ama hayal gücüyle orayı doldurmak hiç de zor değil. Belki bir gün, sahnede Dionysos adına düzenlenen şenliklerde kadehler havaya kalkmış, belki de bir ozan lirini çalmıştı. Şimdi yalnızca rüzgârın uğultusu var, ama kulak kesilince hâlâ kahkahaları ve alkışları duyar gibi oluyorsunuz.

Dionysos’un Kenti

Teos’un kalbi Dionysos için inşa edilen o görkemli tapınakta atardı. Hellenistik dönemde Hermogenes’in ellerinden yükselen tapınak, yalnızca bir ibadet yeri değil, aynı zamanda sanatçıların, ozanların ve tiyatrocuların buluşma noktasıydı. “Dionysos Sanatçılar Birliği” burada doğmuştu. Yani Teos, sanatın kolektif ruhuna ev sahipliği yapmış ender şehirlerden biriydi.

Tapınağın sütunlarının arasında gezinirken, taşların üzerinde gölgeler kıpırdanıyor gibiydi. Belki de Teos’un sanatçı ruhu hâlâ orada dolaşıyor; şairlerin dizeleri, tiyatrocuların sahne heyecanı, heykeltıraşların taşla verdiği mücadele hâlâ toprağın altından fısıldıyordu.

Agora ve Günlük Hayat

Kent meydanı, yani Agora, Teos’un toplumsal hayatının kalbiydi. Ticaret burada yapılır, felsefi tartışmalar burada yapılır, halk burada toplanırdı. Bugün yalnızca devrilmiş taş bloklar, yarısı toprak altında kalmış sütunlar görünüyor. Ama gözlerinizi kapatınca bir pazar yerinin kalabalığını duyabiliyorsunuz: Ege’nin zeytinleri, zeytinyağı amforaları satıcıları, balıkçıların avları…

 

Yakınlarda yer alan Bouleuterion yani meclis binası, şehrin politik nabzının attığı yerdi. Bugün harabeler arasında yürürken, insan ister istemez soruyor: “Bu taşlar acaba hangi kararların tanığı oldu, hangi tartışmaların, hangi fikirlerin yankısını hâlâ saklıyor?”

Direnişin Hikâyesi

Teos yalnızca sanatın değil, direnişin de şehriydi. Pers istilaları, korsan saldırıları, Roma egemenliği… Tarih boyunca defalarca yıkıldı, yağmalandı. Ama her defasında yeniden ayağa kalktı. Bir yazıt anlatıyor: korsan saldırısına karşı halk özgürlüğünü koruyabilmek için mallarının onda birini vermeyi kabul etmişti. Bir taşın üzerinde yazılı bu karar, kentin birlik ve direniş ruhunun hâlâ yaşayan bir belgesi.

Teos’ta Gün Batımı

Günün sonunda güneş, Ege’nin ufkuna doğru inerken Teos bambaşka bir hâle bürünüyor. Sütunların arasında dolaşan ışık huzmeleri, gölgeleri uzatıyor. Kuş sesleri yerini hafif bir sessizliğe bırakıyor. Belki de Teos’un büyüsü en çok bu vakitte hissediliyor: Geçmişin gölgeleri ile bugünün sessizliği birbirine karışıyor.

Ve o an anlıyorsunuz; Teos yalnızca taş yığınlarından ibaret değil. Burası bir hafıza mekânı. Sanatın, direnişin, birlikteliğin ve yaşam sevincinin simgesi.

Ziyaretçilere Not

Eğer yolunuz bir gün Sığacık’a düşerse, Teos’u görmeden dönmeyin. Agora’da yürüyün, tiyatroya oturun, Dionysos Tapınağı’nın sütunları arasında biraz sessizce bekleyin. Çünkü Teos, size yalnızca tarih anlatmaz; aynı zamanda kendi içinizdeki sesi de duyurur

About The Author

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir