mother

Kararlılığın timsali İlyas, şiddetli kar fırtınasının olduğu bir gecede dünyaya geldi. Hayatın ona sunduğu acımasızlığı daha çocukken yaşamaya başladı. Hep söylenir ya zor şartlar insanı daha dirençli yapar. Belki de ondandır İlyas’ın direnci, kararlılığı, hayata tutunmaya çalışması.

Ne çok sevgi ile büyüdü. Annesinin, babasının sevgisinin yanına bir de çocukluk arkadaşı Ümit’in sevgisi katıldı. Anneye Giden Yolda da görüldü ki, sevgi her şeydir. İnsanı sevgi yaşatır.

Yazgısından kaçamıyor insan. Bu yazgı İlyas içinde geçerliydi. Ne yazık ki İlyas’ın yazgısı acı ile özlem ile doluydu. İlyas bu kötü yazgıyı tersine çevirmeye azmetmişti. Mutlaka çok sevdiği annesine ve masum çocukluk aşkı Ümit’e kavuşacaktı. Bunun için her şeyi yapmaya hazırdı. Babasını daha çocukken kaybetmişti. Annesini kaybetmeye ve ondan uzakta kalmaya tahammülü yoktu. Sovyet Ruslara karşı ayaklanan amcası tarafından kaçırılmış, İstanbul’a getirilmişti. Neyse ki amcası sözünde durdu ve O’nu tekrar Rusya’ya gönderdi. Ne var ki bir çocuk her yerde çocuktu. Yeni bir kimlikle yetimhanelerde büyüdü. Sovyetler Birliğinin başarılı bir subayı oldu. İkinci Dünya Savaşında ön cephelerde savaştı. Madalya ve nişanlar aldı. Ne yazık ki talihsiz yazgısı yazılmıştı bir kez. Çocukta olsa Sovyetlere karşı gelen Kazak amcası ile ülkeyi terk etmişti. Yasa dışı isyancı bir örgütün mensubu olarak fişlenmişti. Komünist sistemin gölgesinden dahi şüphe eden kötücül subayları tarafından deşifre edildi. Tam savaş bitmek üzere iken, zafer çok yakınken tutuklandı ve mahkûm edildi. İşler şimdi daha da zordu. Annesine giden yol zindan duvarları ile örülmüştü.

Sevgi ve merhametin timsali Meryem, kışın en dondurucu gecelerinden birinde Orta Asya’nın bozkırında bir Kazak Çadırında nice zorlukla bir çocuk dünyaya getirdi. Çok mutluydu. Kocasının minnet dolu bakışları onu daha da mutlu ediyordu. Sevgi, saygı ve hoşgörü içinde geçen o mutlu günlerin kâbusa dönüşmesi çok da uzun sürmedi. Sovyet baskısı ile obasından edilen Kazaklar gibi Meryem ve ailesi de yeni komin yaşama ayak uydurmaya çalışıyorlardı. Kıtlık, yoksulluk, çaresizlik yaşamlarının özeti gibiydi ama yine de mutluydular. Ne yazık ki komin sisteme ayak uydurmaya çalışanlar ve direnenler arasında kalan Meryem’in hayat arkadaşına, İlyas’ın kahramanına yaşamı çok gördüler. Ailesini ve yeni yaşam alanını isyancılara karşı tek başına koruması Onun hayatına mal oldu.

Meryem genç yaşta eşini kaybetti. Bununla kalmadı isyancılar biricik oğlunu da elinden aldılar. Bir başına hayat mücadelesi veren Meryem, ne zorluklarla sınandı. Açlık, hastalık, baskı, zulüm hepsini yaşadı. Tek bir isteği vardı bir kez olsun oğlunu dünya gözüyle görmek. Rabbine yalvarışı hiç bitmedi. Tevekkülü ve sabrı gün geçtikçe arttı. Onlarca yıldır görmediği oğluna sevgisi hiç azalmadı. Umudunu hiç kaybetmedi.

Tertemiz bir aşkın timsali Ümit, Hayatını vakfettiği İlyas’ını beklemekten hiç vazgeçmedi. Çocukken bir su kuyusunun taşları arasında tomurcuklanmış bir çiçeğe nasıl da hayret etmişlerdi. Demek ki kararlı olursan, cesaretli olursan imkânsız diye bir şey yoktu. O çiçeği yıllar sonra İlyas tekrar hatırlayacak ve zindan duvarlarına çizecek ve yeniden ümidini tazeleyecekti. Ümit ise tıpkı o çiçek gibi en olmadık iklimlerde açmaya devam edecekti. İnsan bir aşkın kutsallığına Ümit’in aşkına ve sevgisine, yaptığı fedakârlıklara tanık olunca daha fazla inanıyor. Bu kadar da olmaz artık dediğiniz bir zamanda gencecik, güzel mi güzel, akıllı mı akıllı Ümit yeniden İlyas’a olan sevgisine tutunuyor. Bekliyor, bekliyor, bekliyor. Gençliği ona veda ediyor. O beklemeye devam ediyor.

Anneye giden yol onlarca yıl sürüyor ve İlyas annesine ve biricik aşkına kavuşuyor. İzlemeye değer bir film.

About The Author

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir