468816816_10161155089371559_9012045454944497767_n

2015 yılında araba alınca çocuklarla bir Karadeniz turu yapmaya karar verdik. Kendi arabamızla gideceğimiz için programı doğaçlama geliştirmeye karar verdik. 

Programa Ankara-Zonguldak-Bartın-Sinop vb.. şekilde sürdürdük… 

Türkiye nin en uc noktasindayim
Fotoğraf açıklaması yok.

SİNOP

Normalde her gittiğim şehirde oranın yerlileriyle mutlaka bir araya gelir, sohbet ederdim. Minik de olsa bir konuşma olurdu. Ama malesef Sinopta bunu yapamadığımız gibi Sinoplu ile de sohbet edebilme imkanını elde edemedik. Telefonla görüştüğümüz, bazı arkadaşların yönlendirdiği kişiler, geleceklerini söylemelerine rağmen malesef gelmediler. Biz de yöre insanıyla daha çok parkta veya kafede yaptığımız ayak üstü görüşmelerle tanışma imkanını elde ettik. İnsanlarını sevdik. Yardım sever ve sıcak kanlılar.
Bölgede çok otel, pansiyon ve apartlar var. Ama yaz mevsimi olduğundan hepsi de doluydu. Sinop’u ziyaret etmek isteyen insanların açıkta kalmamak için daha önceden rezervasyon yapmaları gerekir. Tur şirketleri de Sinop ve Karadeniz turlarıyla bölgeye yerli turist taşımaktadır.
Erfelek şelaleleri görülmeye değer. Buradaki baraj da tabloluk bir görüntü arz etmektedir. Hamsilos bölgesi de adı gibi sevimli.
Deniz içeriye kadar girmiş, bir nehir görüntüsünü kazanmıştır. Burada ria tipi kıyı oluşmuştur. Bu açılardan dünyada sadece Norveç ve Sinop’ta bulunmaktadır. Manzaranın tadına doyulmaz.
Fakat tüm sahil şeritlerinde olduğu gibi soyunan denize girmiş durumda… Bazen şöyle düşünüyorum: Bu denizler bölge için iyi mi yoksa kötü mü oldu? Ahlakı bozdu. Kadınlar neden böyle soyunmaya meraklı? Niye uluorta soyunup giriyorlar denize. Aynı soruyu oğlum da sordu. Bunlar bu şekilde utanmıyorlar mı? diye. yanlarındaki küçük çocuğu göstererek cevapladım. Bak şu çocuğa, bu yaşta soymuşlar. Böylece çocuk bu yaşta hem normalleştirmiş oluyor ve hem de alışmış oluyor diye..
Bu yazımdan onları eleştirdiğim anlaşılmasın. Onlar da bizim insanımız. Resulullah’ın “Benim kavmim bilmiyor” dediği gibi düşünüyoruz. Onlarla konuştuğumuzda çok iyi insanlar olduğunu anlayoruz. Allah hidayet nasip etsin… Sahil şeridinde içki tüketimi çok yaygın. Oğlum tepki gösteriyor. İçki haram değil mi niye içiyorlar diye?….
Sinap, iyi ve kötünün bir arada olduğu ilginç gözlemlerin yapıldığı bir şehir. Ama ülkemizi ve insanlarımızı tanımak için bu tür gezilerin ve gözlemlerin yapılması iyi oluyor. Kime hitap ettiğimizi anlamamıza yarıyor.
Lazca
Bizim oğlan lazcayı ve lazları çok seviyor. Geldiğinden beri lazca konuşan bir karadenizli arayışında. “Baba buralarda hiç lazca konuşulmuyor mu?” diye soruyor. Kendisine okumuş insanların şivelerini düzelttiğini söylüyoruz. Anlamıyor. Neden ama? Halbuki onların şiveleri daha güzel diyor….
Bazıları Lazca’nın ayrı bir dil olduğunu söyleyeceklerdir. Doğrudur, Karadeniz lehçesi lazca olmayıp, lazca kendine ait farklı bir dildir. Sanırım Rumca’nın başka bir versiyonu olabilir ya da Gürcü dilinin bir kolu
 
Çay
 Çayın memleketine geldik ama şöyle güzel bir çay içmedik diyor bizimkiler. Kendilerine merak etmeyin Rizeye Yaşar Tatlıtürk’ün memleketine gittiğimizde çayın alasını içeriz. Hatta sizi çay bahçesine bile götürürüz.
 
Halk
Sinop’ta herşey çok iyi ama İslami hareket, yani dini yaşantı açısından zayıf gördüm. Ayrıca oldukça aşırı bir açık/saçıklıkla karşılaştım.
Normalde Karadeniz bölgesi için bence çok aşırıydı. Yani akdeniz veya ege sahillerine alışkındık bu manzarlara ama Karadeniz için bence tehlike çanları çalıyordu. Kızların çoğu şortlu, ya da mini giymişti. Tek tük baş örtülü, tesettürlü birisini gördüğümde alnını öpesim gelirdi. (kardeşçe) yani o kadar sevinirdim.
Tabi ki bu kızları suçlamıyorum. Onlar da bizim kardeşlerimiz ve geleceğim mücahitlerini yetiştireceklerdir. Ama malesef kayıp bir nesil şimdilik… Bu kızların çoğunluğunun yerli olmayacağı olasılığı da var diyeceğim ama okullar henüz açılmadığından öğrenci olamayacaklarına göre malesef bölge insanları…
NOT Bunlar olumsuz yanları olsa da şehir merkezinden uzaklaştığımızda, özellikle tepelerdeki dağ köylerinde ya da sivri burun denilen yere yakın yerlerde güzel camiler gördük.
Namaz vakti geldiğinden birisinin önünde durup abdest alıp namazımızı kıldık. Cami küçük, ama bakımlı, şirin bir şeydi. Buradaki insanlarda dine saygı ve sevgi var. Hatta tepenin başında, ağaçlar arasında minareler görmek insanı mutlu kılıyor. Her yerde İslam’ın mührünü ve simgesini görmek güzel bir şey.
 
NİYE BİZ TEKSASTAYIZ?
Sinop’u oğlumla geziyorum. Şehrin doğal güzelliğine bayılıyoruz. Derken oğlum günün sorusunu sordu: -Baba biz niye burada değil de Teksas’ta yaşıyoruz? -Nasıl yani? -Yani bizim dedelerimiz de neden buraya değil de çorak ve kavganın olduğu yere yerleşmişler… cevap veremedim… Bir çocuğun dünyasından görünen buydu…. Masumiyet ve çocuk bir arada olunca…
 
 
400 – 500 LİRALIK BAŞÖRTÜ TAKIP DOLAŞMAK! 2015 yılı fiyatlarına göre
Sinop’ta otel lobisinde eşimle otururken yan masaya aşırı süslü bir aile gelip oturdu. Eşim bunun giydiği kıyafet bir kaç bin liradan fazla dedi ve ardından tek tek saymaya başladı. Başörtüsü şu kadar, ayakabbısı bu kadar, tuniği vb…
 
Sonradan görme bazı Müslümanların Setremis, Vakko gibi markalı başörtüsüne 400 tl vermeleri ne kadar islami… Böyle bir başörtüsü ile dolaşmak ne kadar sünnete uygun… Sonuçta yarım metrelik bir bez parçasına bu kadar para nasıl verilir? Müslümanlar, yardım için uzatılan ele 10 lira vermezken bir bez parçasına bu kadar parayı nasıl verirler?
Kimse onlardan almazsa fiyatları gerçek seviyeye indirmezler mi? Bu tarz başörtüsü takıp, markasını da özellikle göstermeye çalışmak riya, israfa, görgüsüzlük, sonradan görme, züppe bir tavır değil mi? Ne göstermeye, ispatlanmaya çalışılıyor?
Bayana bakıyorum, görüntü ve estetik (yani kendisine yakıştırma) sıfır. Ama elbiselerinin her yerinde marka etiketleri fışkırıyor. Bu ne ya Allah aşkına? Bu markalı kıyafet giyenler “Ben aslında o hor ve hakir gördüğünüz fakir ve cahil insanlardan değilim. Ben de paralıyım. Zenginim (kıroyum ama para bende’nin kadınca versiyonu) yani sizin gibiyim” demektedirler..
Dini kıyafetlerde bile nasıl böyle bir riyakarlığa düştük Allahım? Bu da başka bir sömürü değil mi?
 
BAŞINI VERMEYEN ŞEHİT
Ömer Seyfettin’in aynı isimli hikayesini ortalama her Türk öğrencisi okul yıllarında okumuştur. Ömer Seyfettin, bir süre Sinop’ta ikamet etmiş ve bu menkıbeyi duymuş, daha sonra da hikayeleştirmiştir.
Sinop’a gelinceye kadar ben bu hikayenin bir hayal olduğunu düşünüyordum. Fakat aslında bu gerçek bir olaydan esinlenmiştir. Olayın gerçek kahramanı Seyyid İbrahim Bilal hazretleridir. Hz. Hüseyin neslinden gelen bu seyyid, Ömer b. Abdulaziz zamanında İstanbul’un fethi için yola çıkmış ve gemilerinin buraya vurması ile karaya çıkmıştır. Sinop tekfurunun onlara saldırması üzerine yapılan savaşta şehit düşer, fakat kopan başını alır ve bugünkü medfun olduğu yere gelir. Başını yerine yerleştirir ve öylece ruhunu teslim eder. Olaya şahit olan Rumlar büyük bir şaşkınlık ve pişmanlık gösterirler. Onun mezarını türbe yaparlar. Tarihi rivayetler bu şekilde…
Kendisini ziyaret ettik. Ne de olsa şehrine gelmiştik. Onu görmeden gitmek olmazdı.
 
MAHPUSHANEYE DÜŞTÜK ANEY (SİNOP CEZAEVİ HATIRASI)
Fotoğraf açıklaması yok.
Mahpushane ile ilgili çok türkü var…
Gerçek bir mahpushane gördük. Nasıl yaşanır buralarda…
Sinop cezaevi meşhur bir cezaevi. Sinop kalesi etrafı denizle çevrili olduğundan Romalılar zamanından beri cezaevi olarak kullanılmıştır.
Burası 20 yıl önce müzeye dönüştürülmüştür.
Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.
 
SİNOP CEZAEVİNDEN ÖZLÜ SÖZLER
Cezaevinde cezaevi idaresi tarafından duvara yazılmış olan sözler ve mahkumların/ziyaretçilerin duvara yazdığı yazılar.
Cezaevi duvar yazıları…

Fotoğraf açıklaması yok.Fotoğraf açıklaması yok.

 
SİNOP CEZAEVİNİ SABAHATTİN ALİ EŞLİĞİNDE DOLAŞTIK
Meşhur solcu yazar/şair Sabahattin Ali de Sinop cezaevinin konukları arasındaydı.
Onun kalmış olduğu hücreyi gördük.
Duvarlarda onun özellikle burada mahkum iken yazmış olduğu şiirler asılmıştı.
Bu şiirlerin bir çoğunu Sabahattin Ali’ye ait olduğunu bilmeden ezbere biliyordum.
Böylece onu da anmış olduk.
Dışarda deli dalgaları dinledik. Gerçekten de avluya çıktığımızda karadenizin hırçın ve insanı özgürlüğe çağıran sesini duyduk. Duvarların hemen diğer yanı karadeniz ve özgürlük varken biz burada tutsaktık. Sabahattin Ali’yi daha iyi anladım… 
Fotoğraf açıklaması yok.
NOT
Sabahattin Ali’nin adını birçok mürekkep yalamış insan bilir. Fakat onu mahküm eden insanları, dönemin başbakanı, içişleri, adalet bakanını kimse hatırlamaz. Demek ki dönemin kudretli insanı olmak unutmaya engel değil.
Ama mazlum ve mahkum bir insanın adı unutulmazlar arasına girebiliyor…
Bunu düşünüp ona göre yaşamak/yaşatmak ve mücadele etmek gerekir.
Aslında SEN ZAYIF İKEN GÜÇLÜSÜN…
Ey Kardeşim!
Sen parmaklıklar arkasında da hürsün…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İNSANLIĞI ARIYOR
Sinop’a gelip de üstat Diyojen’i ziyaret etmemek olmazdı.
Biz de diyojen’i ziyaret etmek istedik. Kendisini Sinop sokaklarında elinde fenerle gezerken yakaladık.
Neden fenerle dolaşıyorsun? sorumuza İnsan arıyorum, yani insanlığını yitirmemiş insan arıyorum cevabını verdi.
Üstat Diyojen’e bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorduğumuzda
“Gölge etme başka ihsan istemez” diye cevapladı.
Üstadı evi ve aynı zamanda elbisesi olarak kullandığı fıçısıyla başbaşa bırakarak Sinop sokaklarında insan aramaya (yani insanlığı aramaya) koyulduk…
NOT:Bu arada üstatla bir hatıra fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik. Malum ölümlü dünya, üstat öbür dünyaya göç etmeden bir hatıramız olsun istedik…

Fotoğraf açıklaması yok.

 
Sinop’ta şelaleler bölgesindeyiz.
Bu cennet vatan hepimize yeter aslında…
Bu resimleri paylaşmamızın nedeni, doğusuyla, batısıyla bu ülkenin hepimizin olduğunu göstermek…
Bu emperyalistlerin bizi birbirine kırdırtması oyununu hep birlikte bozalım…
Ülkemizi Suriyeleştirmeyelim….
Barış zordur, savaş kolaytır.
Savaşan kişiler, kahraman olurken, barışı sağlayan kişiler bıçak sırtında mücadele eder.
Bizim barışımız, kardeşliktir, dostluktur.
gelin canlar tanış olalım demiştir pir sultan abdal…
Biraz daha birbirimizi tanımalıyız. Birbirimizin bölgesine seyahatler organize etmeliyiz….
 
 
 
 
 
Alaaddin Camii
Sinop’un tarihi bir camisi olan Alaaddin Camisini ziyaret ettik. Sultan Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılan bu cami görülmeye değer. Son derece manevi bir havası olan bu cami insanı dinlendiriyor. Dışardaki şadırvanı ve bahçesi ile huzur verici. Cami derneğinin cemaat için yerleştirdiği su arıtma cihazı da ince bir düşüncenin ürünü.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

About The Author

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir