HAYAL VE HAKİKAT ADAMLARI

Don Kişot’u severim. Dostoyevski’nin Karamazov’u, Raskolnikov’u benim zaaf yönlerimdir ama Don Kişot benim idealist gençliğimdir. Her ne kadar Don Kişot genç biri olmadan olgun yaşta dünyayı kurtarmaya kalkmışsa da idealist ateşli ruhuyla beni hep etkilemiştir. Don Kişot gibi kendi kendisiyle barışık başka bir kahraman yoktur. Tek hedefi vardır ideallerine ulaşmak. Çürümüş dünyayı düzeltmek! Ben Don Kişot’u en çok gençliğimde sevmeliydim. Devrimci ruhumla sevmeliydim ama yaşım kemale erdikten sonra bu büyük devrimcinin insanlığı tokatlayarak uyandırmaya çalıştığını gördüm. Yaşlılığa, imkânsızlığa, şartlara bakmadan yalnızca inandığı için şövalyeliğe soyunması hayran olunması gereken bir davranıştır. Dünyada idealleri uğruna kimsenin ne söylediğine bakmadan, sırf kendi olduğu için böylesine soylu davranışlar gösteren kim vardır Don Kişot’tan başka? Don Kişot devlerle çarpışacak kadar cesur, asaletin insanın kendinden menkul olduğunu gösterecek kadar biriciktir. Zenginlik ve asaletin giyim kuşam, at, silah, zırh ile olmadığını göstermek için bu sembolleri hafife alarak, tenekeden başlık takıp, eskimiş bir zırha bürünüp çok cılız bir ata binerek savaşa çıkması ironidir.
Orta Çağ şövalyeliğinin alaya alınması, gülünçlüğüdür. Zira onun bu tutum ve davranışı Orta Çağ’ın soylu şövalyelerinin yüzüne vurulmuş bir tokattır! Don Kişot’u bize sevdiren de bu değil midir? Sonra onun hakikat ile hayal arasında göstermiş olduğu asil ve idealist davranış hayranlık uyandırır. Don Kişot’u kim sevmez ve kim gülmez onun bu hakikati sorgulayıcı davranışlarına. Onun hayali hakikat, hakikati hayaldir. İnsanın bu dünyadaki trajik ve ironik hâlini gösteren Don Kişot dünyanın en sevimli roman kahramanıdır. İnsanlık onun kadar cesur, onun kadar idealist, onun kadar aşkın ve hakikatin peşinde başka bir kişi görmemiştir. O Orta Çağ’ın çürümüş dünyasını sorguladığı gibi içinde yaşadığımız dünyanın da çürümüşlüğüne ayna tutmuyor mu? Çağını ve sonrasını etkilemiş bir yönüyle felsefi düşünce eseri diğer yönüyle anlatı/roman sayılabilecek benim kendimi bulduğum kahramanlardan biri de Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabındaki Zerdüşt’tür. Bu Zerdüşt’ün Mecusilerin tanrısı Zerdüşt ile isim benzerliğinden öte bir bağlantısı yoktur.[1] Zerdüşt Nietzsche’nin şair ve bilgelik tarafının ortaya çıkardığı bir kahramandır. Dünyayı tanrıların gazabından kurtarmaya kalkan, eyvallah etmeyen üst insanı temsil eden bir kahraman. Nietzsche’nin anarşist ruhu ile bilgelik ruhunun karışımı olan Zerdüşt’ü kim sevmez?
Nietzsche’nin klasikleşmiş eserinin Zerdüşt’ü benim hayran olduğum kahramanlardandır. Zerdüşt şahsiyeti başlı başına yaman çelişkilerle doludur. Ama ben onu yaman çelişkileriyle seviyorum. Çünkü bütün derdi yaman çelişkiler yaşayan insanı mükemmelleştirmek değil midir? Zerdüşt adıyla müsemma bir mecazi kahraman! Bir metafor! Onun gerçek hayatta karşılığı yoktur, onun karşılığını ancak kutsal kitaplardaki peygamber kıssalarında, Yunan’ın mitolojik kahramanlarında görebilirsiniz. Zaten Zerdüşt’ü büyük yapan da bu mecazi zenginliktir.
Felsefeyi seven biri olarak Zerdüşt’ün peşinden gitmemek Nietzsche’ye ihanet olurdu. Eğer hayat, varoluş, dünya ve tanrı konusuna kafa yoruyorsanız, yolunuz mutlaka Zerdüşt ile kesişir. Öylesine büyüktür ki onun fikirleri, ondan bir aziz veya azize çıkmaz. Onun anarşist fikirlerinden ancak Hitler gibi gerçek bir kişilik doğabilir. -Ki doğmuştur da…- Nietzsche’nin “Üst İnsan” yani mükemmel insan fikrini Hitler tersinden anlayıp işi ırkçılığa götürmüş deseler de fikir teröristi Nietzsche’nin yarattığı Zerdüşt, başka nasıl ilham verebilirdi ki?[2] Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü İncil’e nazire olsun diye kaleme almıştır. Kutsalı red eden çılgın filozof kendini İsa yerine koyarak ilahî bir üslup denemesine girişmiştir. Zerdüşt’ü çekici kılan da işte ilahî kitapların üslubunda büyülü bir dil kullanmasıdır. Böyle Buyurdu Zerdüşt tıpkı kutsal kitaplar gibi sembolik dille yazmıştır. Alegorik bir romandır. İsa’nın yarım bıraktığı işi, yani “mükemmel İnsan”ı Zerdüşt tamamlamak istemiştir. Zerdüşt, İsa’ya “sen beceremedin ama ben üstün insan fikri ile bunu becereceğim,” demek istemiştir.
Zerdüşt, anarşist, bilge ve aynı zamanda inkârcı bir İsa’dır. İsa’nın mesajlarını sorgular. Bir yandan İsa gibi acı çeker, diğer yandan tanrılığa, peygamberliğe soyunur. Bir yandan kutsal öfkeyi lanetler diğer yandan davranış ve söylemleriyle kendine bir kutsallık atfeder. Bir yandan hakikati arar diğer yandan hakikat ile hesaplaşır. Dağda yalnız başına bilgeliği ararken mutlu, diğer yandan sevgiyi tek başına yaşadığı için mutsuzdur. Zerdüşt içinde yaman çelişkilerle insana olan sevgisini bilgece dile getirmeye çalışan bir delidir. Onun deliliği insanlığın içinde bulunduğu trajik varoluştan kaynaklanır. Bu yüzden roman kahramanlarım içinde en bilgilisi Don Kişot, ancak en delisi Zerdüşt’tür. İsa havarileriyle “son yemeği” yer. Zerdüşt halkın arasında indiğinde akşam yemeği yer. İsa eşek üzerinde göründüğünden eşek kutsaldır. Zerdüşt halkın arasından ayrıldığında halkın eşeğe taptığını görünce öfkelenir. Eşeğin karşısına aslanı koyar. İsa çöle çekilir, Zerdüşt dağa! İsa “yeniden yeryüzüne iniş” inancını getirmiştir. Zerdüşt “sonsuz yeniden geliş” fikrini. Aslında bu sonsuz yeniden geliş aynı zamanda ebedî oluş, aynılığın sonsuz tekrarı olarak da tercüme edilebilir. Bu inanç Kur’an’da da vardır. Kur’an’da “Allah her zaman oluş hâlindedir.” diye geçer. İsa otuz yaşında çarmıha gerilir, Zerdüşt otuz yaşında meydana çıkar. İsa’nın öldüğü yaşta Zerdüşt doğmuştur. İsa tanrı olmadığı için ölmüştür, öyle ise mükemmel insan Tanrı olmalıdır. Bu yüzden İsa veya başka bir peygamber adıyla değil de “Zerdüşt” adıyla boy gösterir. Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt’te tanrı ile de hesaplaşmak istemiştir. Fikir çilesi çeken, hafakanlar yaşayan, sorgulayan her beyin için Zerdüşt kendini bulduğu bir kahramandır. Onda İsa’nın acınası zavallılığını değil, güçlü bir Tanrı’nın/peygamberin iradesini görürsünüz.
Dünyayı kurtarmaya kalkan Nietzsche, acizliği ve acılarıyla kıvrılan İsa’nın kurtarmaktan aciz kaldığı dünyayı, zayıf İsa figürüyle değil, güçlü ve üst insan yani Zerdüşt ile kurtarmaya kalkmıştır. “Tanrı acımaktan ölmüştür.” diye haykıran Zerdüşt’ün en ilginç belki de en önemli tespiti geleceği tanrısız bir dünyanın beklediğini haber vermesidir. Zerdüşt bir kâhindir.[3] O mükemmel insan yaratamamış ama tanrısız ve dinsiz dünyayı ilk hisseden, haber veren kişi olmuştur. Ben Zerdüşt’ün peygamberce duruşunu, öfkesini, anarşist ruhunu ve isyanını seviyorum. Hiçbir roman kahramanı Zerdüşt kadar öfkeli, Zerdüşt kadar isyancı ve anarşist, Zerdüşt kadar kendinden emin olmamıştır. Zerdüşt İsa’nın tersi bir kişiliktir. Her ikisi de otuz yaşlarındadır ama Zerdüşt daha ihtişamlıdır İsa’dan. Zerdüşt’de bir Herkül duruşu hissedilir. İsa ise “ben günahım” diyerek bir suçluluk psikoloji taşır. Zerdüşt dahi Hristiyanlığın günah ve suçluluk psikolojinden doğmuş bir kahramandır. Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü bir Müslüman kaleme alamazdı. Çünkü böyle bir kahramanı yaratacak hâletiruhiyeye sahip değildir Müslümanlar. İsa karanlık mağaradan seslenir ve sesinde bir yumuşaklık vardır. Zerdüşt’ün dağlardan gelen sesinde ise bir yakıcılık, bir hükmedici, bir aşkın irade saklıdır.
Zerdüşt’ü niçin seviyorum? Çünkü müthiş bir kararlılık vardır. Hiçbir şüpheye imkân vermeden “Tanrı öldü.” der. “Üst İnsan” yani “mükemmel insandan” bahseder. Kim istemez onun mükemmel insanı olmayı. Sonra kadınları anlatır Zerdüşt! Kadınlara öfkesi tanrı’ya olan öfkesi kadar şedittir. Çünkü her ikisinden de çekmiştir Zerdüşt’ü yaratan Nietzsche. Kadına giderken kırbacını almayı unutmaz! Aslında kırbaç öldürmek için kullanılan bir silah değil, cezalandırmak ve terbiye etmek için kullanılan bir araçtır. Zerdüşt’e göre kadın terbiye edilmeli yahut cezalandırılmalıdır. Ben de Zerdüşt’ü yaratan Nietzsche gibi kadınlardan çekmiş olsaydım aynı şeyi yapardım. Ruhumu yakan kadının bedenini yakmak! Ruhun incinmesi bedenin acısından daha acıdır çünkü…
Zerdüşt bir roman kahramanından daha çok bir kutsal kitap kahramanıdır. Onun dağda vaaz ederken ki görüntüsü Musa’nın Tur-u Sina’daki hâline benzer. Ahd-i Atik’ten sahifeler okuyor gibi olursunuz. Zerdüşt’ün yaşını biliriz ama fiziki portresini bilmeyiz. Yalnız otuz yaşında olduğunu biliriz. Tanrıya meydan okuyan sözleri karşısında heybetli bir Musa gibi görünür yalvaran İsa gibi değil! En çok adına yakışan Nemrut gibidir isyanı ve ateşi sembolize eder. Nietzsche Zerdüşt’ü yaratırken bütün bunları düşünmüş olmalı. Zayıf bedeni, incinmiş ruhu, şüpheci, sorgulayan beyni onu Zerdüşt gibi isyan eden, ateşi sembolize eden bir kahraman yaratmaya sürüklemiştir. Nietzsche’nin yarattığı Zerdüşt kahramanını bir Müslümanın sevmesi mümkün değildir ama her aydın ve sanatçının, her ilâhîyatçı ve felsefecinin sevmesi gerekir. Onu sevdiğinizde inanç ve inkârın gücünü görürsünüz. Zerdüşt benim sorgulayan beynimin, tamamlanmayan varoluşumun kahramanıdır.
Benim kahramanlarım çoktur. Onları burada tek tek anlatmaya kalksam ciltler dolusu kitaplar yazmam gerekir. Kahramanlarımın her birinin farklı özellikleri vardır ve ben her birini bu farklı özellikleri dolayısıyla severim. Bu kahramanlar bana beni tanıtır. Ruhumun ve zihnimin içinde dönüp dolaşan fikirlerimi, bilinçaltıma attığım korkularımı, dışa vurduğum sevinçlerimi bana gösterirler. Ve ben roman kahramanlarının yaşamında aşklarımı, acılarımı, insanlık trajedimi görürüm. Onlar beni tanımasa da ben onları herkesten daha çok tanırım. Onların sırdaşı olarak dostluğumu sürdürürüm. Baba Grandet ile dost olmak istemem ama Aleksi Zorba ile arkadaş olmayı isterim. Fyodor Karamazov’un adiliği ve dinsizliğinden rahatsız olurum ama Zerdüşt’ün isyanına kulak kesilir, üst insanını sever ve vaazlarını can kulağıyla dinlerim. Anna Karanina gibi hırslı kadınlara saygı duyarım ama Dostoyevski’nin Nataşa ve Sonyalarını daha çok severim. Ralkolnikov gibi katil olmak istemem ama Jen Valjean gibi tövbekâr olup erdemli davranmak isterim. En çok da Don Kişot’u severim. O benim çelişkili ve uçarı ruhumun kahramanı….